Ne Zaman Çocuktun Sen?
Kaan Sebkektay
Doğarız ebemizin kalcamıza gülümseyerek attığı hayatın ilk silsilesini o anda yediğimiz ilk tokatla merhaba deriz dünyamıza ve bekleyenler heyecanlı ve telaşlı ilk gözlerimizi açtığımız o yere bakarız dalarız öyle olan biteni anlamaya çalışırken çünkü henüz bizim için yer tanımı yoktur yer olmadığı için gökte yaşamda
hatta insanlarda henüz zihnimizde yoktur peki hiçbir şey yoksa ben nasıl varım dediğin o ana ilk emeklemeye ilk yürüme heyecanın, ergenlik derken 18 yaş heyecanın özgürlük için beklediğin, büyümek senin için hayattaki tek beklentidir çünkü hayat senin için rengarenk neşe eğlence ve bir bilmece hepsi kısacası cennetten cehenneme geçişini hızlandırdığının farkında değilsindir büyümek isterken ve beklentiler karneler senin çocuk taktir aldı bizimki şurayı kazandı onunki villa aldı şunun ki evlendi sen evde kaldın o boşandı derken okul askerlik iş evlilik ev aldın işte yükseldin emekli oldun derken bir bakmışsın hayat akmış sen 50 yaşına basmışsın şimdi o heyecanla beklediğin 18 yaşını ve öncesini asla hatırlamazsın çünkü artık cehenneminde yıllardır yanmaktasın
Bildiğimiz tek gerçek ölüm olduğuna göre ve sen o mezara yalnız gireceğine göre vede fiziki dünyadaki mal para araba telefon gibi uğruna ömrümüzü verdiğimiz hiçbir şeyin artık anlamı olmayacağına göre yaşamadan aramızdan ayrılmanın ne demek olduğunuda anlarsın.
Yaşımız kaç olursa olsun şu dünya hayatında gerçek sorunlarımız, gerçek kaygılarımız, gerçek yarışlarımız , gerçek heyecanlarımız olsun. Büyükken hayatımızdaki o sahte olanlar gibi değil çocukluğumuzdaki masum gülümsememiz gibi, çıkarsız sımsıkı sarılıp sevmemiz gibi, yeni bir kişi tanımanın sevinci gibi, oynadığımız oyunlarda birliğimiz gibi, merakla keşfedişimiz gibi, ilk aşkımız gibi, ilk arkadaşımız gibi, ilk bisikletimiz gibi, ilk oyuncağımız gibi hep neşeyle mutlu oluşumuz gibi olmalı ama büyürken biz bir yerlerde unuttuk ve kaybettik kendimizi işte bugün o son çocuk olduğun günü hatırla oraya git ve neşeyle gülümsemesinde ışık saçan çocuğun seni o kaybettiği o yerde sen onu bırakıp büyük masallarına gittiğinden o andan beri beklediğini geleceğinden bir dakika bile şüphe etmediğini umudunu asla yitirmeden özüne dönüşünü beklediğini gör şimdi şaşırmana gerek yok bekletme artık ve elini tut onun o hiçbir zaman şüphe bile duymadı geri gelmezsin diye çünkü o büyümedi neşeli çıkarsız sevgi dolu ve gerçek şeyleri görüyor değer yada paha biçmek ne demek bilmediği için iyi ve kötü pahalı ucuz ırk dil din renk cinsiyet ayrımı da yapmıyor sen değiştin ama o halen özünde senin onu bıraktığın anda ve bir kez şüpheye düşmeden senin ona özüne döneceğine inanıyor büyüyünce güçleneceğini sandın ama güçlü olan o hep umudu olan hiç vazgeçmeyen seni koşulsuz seven ne olursan ol neye dönüşürsen dönüş ne yaparsan yap özüne döneceğinin inancıyla gittiğinden beri seni sıkılmadan karanlıkta aydınlıkta varlıkta yoklukta hiçlikte yapayalnız bekleyen senden asla vazgeçmeyen ve seni hep seven o hadi git ona elini tut onun tut ki o gülümsediğinde dünyalara ışık olsun, koşarken coşan, düştüğünde arkadaşlarına yardım için koşan o küçük adama sarıl o benliğini sensiz sen özünü onsuz kaybettin dön kendine sarıl ki yeniden anlam bulsun kaybolan yıllarınız o sende büyümeyen masum çocuk olsun sen onda koca bebek ol sahte olanlar yerine gerçek mutluluklara koşan sevginin gücünde güçlü adam ol şimdi.
Geç kalma kendine ve ona giderken ondan koptuğundan beri kalbindeki acıların sevgiyle büyüttüğü o çiçeği al ona götür çünkü sen küçükken baharın coşkusuyla renklerine bürünmüş bahçelerde mis kokan o kırmızı gülleri koklar nefesin gibi çeker içine sanki baharı içinde yaşardın sonrada gözlerini kapar hayallerine koşardın. Durma koş kendine özüne sözüne dön ve onunla koş orada bıraktığın masum hayallere…